Bedenimize spor yapmanın iyi geldiği, konunun uzmanlarınca zaten dikkat çekilmiş bir nokta. Maalesef bu kısım tartışmaya çok açık değil; spor yapmalıyız çünkü bu bize iyi geliyor. Asıl merak ettiğim neden spor yapmak bize iyi geliyor? Sakin sakin kıpırdamadan dursak da o da iyi gelse… Ettiğimiz harekete, harcadığımız kaloriye göre beslenme ihtiyacımız olsa, az hareket ediyoruz, çok besleniyoruz diye kilo da almasak. Kalori açığı oluşturmak gibi bir dert olmasa mesela…
Bedenin spor yapma ihtiyacının olması bana biraz anlamsız geliyordu, ta ki beden için oluşturulan bu ihtiyacın aslında zihinde de yeri olduğunu fark edene kadar. Bu bedensel ihtiyaç bize nasıl yaşamamız gerektiği hatırlatıyor.
2023 yılı itibariyle tarihin en uzun süren tenis maçı Kevin Anderson ve John Isner arasında üç günde toplam on bir saat beş dakika sürmüş. Aslında düşününce tarihin en uzun tenis maçının 1997’de 122 yaşındayken ölen Fransız Jeanne Louise Calment yaptı diyemez miyiz? 122 yıl boyunca sorunlar üst üste geldikçe topu karşılayıp, devam etti…
Arkadaşlarla etkinlik olsun diye gittiğiniz bowling salonunda düşünün kendinizi, toplar çeşitli ağırlıkta, kaldırabildiğinizi alıyorsunuz, aldığınızla elinizden geldiğince çok labut düşürmeye çalışıyorsunuz, bazen güzel atış oluyor, bazen olmuyor. Tecrübeli olmanın da önemi var.. Aa bu hayat değil mi?
Ruhsal ailemizle birbirimizin gelişimi için yaptığımız anlaşmalar sonucunda, edinilen bireysel deneyimler sonuçta bizim aile puanımızı etkilerken bazılarımız defansta, bazılarımız forvette oynuyor, her pasın takımımız için önemi var. Birlikte kazanıyoruz, birlikte yeniden deniyoruz. Birlik bilinci değil de nedir bu?
Suyun içinde kendimizi serbest bırakıp kulaç attığımızda ilerleyebiliyoruz ama sıkıp depresyona sokup fazla anlam yükleyince beden ağırlaşıp batmaya başlıyor. Bulunduğumuz enerji alanında yüzer gibi ilerlemeye, Arşimet’e güvenmeye ne dersiniz?
Triatlon (üç spor disiplini ile) ve pentatlon (beş spor disiplini ile) yapılan müsabakalarda ise öyle sadece yüzerek olmaz, yüzerken tenis toplarını da karşıla, gole asist de yap diye öğretiyor.. Hayat o kadar basit değil.
Burada sadece oynuyoruz. Takımın parçası olmayı, kazanmayı, kaybetmeyi, öğrenmeyi, sevinmeyi, üzülmeyi, sorunlarla başa çıkarken yaşadığımız başarma hazzını, başa çıkamadığımızda ise hayal kırıklığını, bunalmayı, vazgeçmeyi, pes etmeyi…
Burası güvenli bir oyun salonu… Düşebiliriz, kalkabiliriz, birinci ya da sonuncu olabiliriz.
Küme düşüp başka bir oyun sahasına enkarne olabilir, bir üst lige çıkıp başka bir oyun sahasına enkarne olabiliriz.
Kendi cennetimizi ve cehennemimizi deneyimleyebiliriz.
İçimiz yandığında ateş ile kendimizi sterilize edip, yuvaya girebilecek kadar tertemiz olduğumuzda ise yuvaya dönebiliriz.
Bir yanıt yazın